Kendime bir adım daha

 

Yaşamda sürekli eylem halindeyiz. Bu fiziksel ya da zihinsel olabiliyorken bazen de hiç bilmediğimiz, farkına varmadığımız ruhsal bir alanda da gerçekleşiyor. Ve bu eylemler bazen tekrarlar halinde farklı versiyonlar da önümüze çıkıyor. Okuduklarım, aldığım eğitimler, öğretiler farklı perspektiflerden konuyu ele alsa da aslında hepsi aynı şeyi söylüyor. Herkes kendince yorumluyor ama kaynak tek. Her yol tek bir hakikate çıkıyor.

Geçtiğimiz hafta sonu kendime bir hediye vermek istiyorumla yola çıkıp bir nefes kampına katıldım. Bildiğim bir kamptı aslında daha önce de katılmış ve pek çok farkındalık elde etmiştim. Bu sefer ki başka dedi içim. Yine git. Bu sefer ki başkaydı evet. Daha bilinçliydim ve direnmeyecektim. Çünkü artık sistemi anlama yolunda olan biriydim. Tabii bana göre, çünkü bu da göreceli bir bakış aslında. Daha bilinçli olduğunun farkında olan bir ben olarak gittim, oldukça heyecanlı ve neşeli başladı her şey. Ve sonra bir yerde bir şey oldu ve ben bir duvara tosladım. Bana şaka gibi gelen, önem vermediğimi sandığım bir anıyı yıllarca yüklendiğimi fark ettim. Bilinç ve bilinçaltı o kadar ince detaylarla yaratılmış yüce bir sistem ki!! Bu alanda ebeveynlere, öğrencilere dersler, öğretiler verilmeli. En ufak bir farkındalığın dahi hayat kurtarıcı bir etkisi var çünkü. Dedim ya kaynak tek olsa da kaynağa giden yollar oldukça fazla çünkü yaratımdaki muazzam çeşitliliğin bir getirisi bu bence. Her şey o kadar bol ki. Her alanda çeşitliliğin, farklılığın olmasına şaşmamalı. Belki hayret edilip bu muazzam yaratıma şükredebilen bir bakış açısı geliştirilebilir.

Bilinçaltı, nefs, ego; yer yer bizim adımıza karar veren merciler. Herkes aynı şeyi söylüyor farklı açılardan ama kimse açık açık yol göstermiyor. Başlarda kızardım, okudukça yazılanları tamam da nasıl? Şu nasılını söyleyin! Olumlu düşün, pozitif ol, barışçıl ol, öfkeye yenik düşme vs. vs. bir sürü direktif. Hayatının kontrolü elinde ya da hayatının kontrolünü eline al naraları. Tamam alayım da nasıl? Sürekli konuşan, beni sıkıştıran bir zihne sahipken, mutsuz, depresif, sıkkın bir ruh haline sahipken bunu nasıl yapabilirim ki?

Cevap çok basit iman ederek. Bazılarınıza çok banal gelecek biliyorum, bana da gelirdi öğrendiklerimi öğrenmeseydim, bana da gelirdi. İman etmek, emin olmak demek aslında. Yaratıcıdan emin olmak, kuşku duymamak. O kadar çok şey okudum ki bu okuduklarım okyanusta bir köpük dahi değildir eminim çünkü sonsuz sınırsız ilim deryasının varlığına inanıyorum ben. Okuduklarım, farkına vardıklarım beni Yaratıcıma yakın kıldı, Rabbimden emin kılma yoluna sevk etti.

Başlarda bu dünyaya neden geldiğim hatırlatıldı! -büyü, ye, iç, gez, oku, evlen, çoluk çocuk, torun torba, yaşlılık hastalık ve son- değil de, sadece dünyalık bakmaya yönelmek değil de; bir ruhun olduğu hatırlatıldı. Beden odaklı yaşıyordum çünkü. Ruh var evet, varlığını inkar etmiyoruz elbette ama bedeni ayakta tutan yaşamı sağlayan bir şey olarak düşünüyoruz çoğu zaman. Yaratıcının nurundan üflenen, şahane bir enerji kaynağı diye kimseden duymamıştım. Ruhların bir alemi olduğunu ciddi manada bilmiyordum, idrak ettiğim bir konu değildi. Mesela ruhumun her gece benim uyku diye yattığım anda kendi alemine gittiğini ve deşarj olduğunu bilmiyordum. Dünyaya gelmeden önce ruhumun anlaşmalar yaptığını, neyi yaşayıp neyi yaşamak istemediğine dair seçimler yaptığını da bilmiyordum. Kimse bana demedi ya da ben kimseden duymadım. ‘Nihan, Rabbin seni yaratılmışların en değerlisi kıldı ve dünya aleminde de yaratılmışların en aşağı, hayvandan da aşağı bir mertebeye attı ve oradaki yolculuğun böylelikle başladı’ demedi. Kimse bakmadı ki çünkü bu açıdan, bakamadı. En değerli varlık olarak yaratılıp en aşağılara düşmek zor bir durum olsa gerek. İnsanoğlunun en büyük sancısı bu işte. Sesimizi çıkarmadan bu Dünya okulunu tamamlamamız gerektiğini düşünenlerdenim. Neden mi? Çünkü sorulmuş. Bu yolculuğa çıkıp çıkmama isteğimiz sorulmuş. Ruhumuz tamam dediyse vardır bir bildiği. Bunun yanında bir de bu Dünya okulunu tam bir okul haline getiren bir ilahi sistem yaratılmış tabi. Ve sistem içerisinde sistem gizli, -en sevdiğim cümle-sistem içerisinde muazzam sistemler gizli. Aynı insan bedenindeki sistemler gibi sistem içerisinde sistem gizli. Durup derinlemesine düşünmeden idrak etmek zor. Adam akıllı oturup bir vakit harcamak gerekli, evet deyip geçmek değil de, ciddi manada görerek düşünmek, akletmek gerekiyor.

Kelimeler sihirdir, büyüdür, simyadır diyen çok. Ağzımızdan çıkan kelimelerin neden ya da nasıl hayatımızı etkilediğini tam söyleyen, açıklayan yok. 

Muhyiddin İbn-i Arabi hazretleri harflerin ve sayıların kendilerine ait bir alemleri olduğunu söylemiş, onlarda canlı bir alem, insanoğluyla muhattap ve mükellefler yani yaratıcı her bir harfe, sayıya bir enerji bir görev yüklemiş basit haliyle anlatmak gerekirse. Bu harflerin bir araya geldiğinde oluşturduğu kelimelerin bir enerjisi mevcut. Sevdiğim bir kitapta şöyle diyordu; “İmtihani başlatan bizim kullandığımız manasını tam düşünmediğimiz iddialı kelimelerdir. Bu müdde-i iddiasını ispatlamakla mükelleftir”. Sadece şu kısacık bilgilerle dahi kendime çeki düzen verebilir, neden söylediklerimden sorumlu olmam gerektiğini idrak edebilirim. Bakış açımı harflerin de, kelimelerin de bir enerjisi olduğuna çevirdiğimde benim içimden saygı duymak ve şöyle bir toparlanmak geliyor. Bu farkındalık zihnimden, kalbimden, dilimden dökülen kelimelerin beni nasıl etkilediğine işaret.

Topluma bir Dünya okulunda sınavda olduğumuz hakikati kazandırılmalı, hatırlatılmalı. Şimdi ki çoğu bilinçlenme çabaları da bu yönde hamd olsun. İlerliyoruz evet neden daha fazla ilerleme kaydetmeyelim ki? Bir sınav da olduğumuz bilincinde olursak daha az acı çekeriz çünkü, bir sınav da olduğumuz bilincinde olursak çözüm üretmek için düşünür, çareler ararız –aklederiz-. 

İlahi sistem benim sadece gelişimimi istiyor bilincine ulaşabilmek önemli. Bu bilince ulaştığında öyle olana bitene ya da olmayana bitmeyene de kızmıyorsun J Her şeyi kontrol etmek çabasına girmemek çok rahatlatıcı bir durum. Bunu bazen algılayabiliyorken bazen de nefse ya da acizliğe düşerek algılayamıyorum ben de. Her iki durumda da gün sonunda kendimi teslimiyete ve teşekküre iletmeye özen gösteriyorum. İnsanoğluyuz bazen çok güçlü bazen çok aciz olabiliyoruz. Bazı anlarda çok büyük başarılara, keşiflere adım atarken bazı anlarda bir çöpü kaldırmaya dahi gücümüz yok. Sürekli öğrenim içerisindeyiz ama bunu fark edemeyecek kadar yoğunuz bazen kör bazen sağırız. İşte buradaki araftan kurtulabilmek için ilahi olanla bağlantıyı nasıl güçlendirebileceğimize dair kafa yormalıyız.

Ben kulumun zannı üzerineyim diyen bir Rabbe sahibiz, bunu neden değerlendirmeyelim? Nasıl daha fazla iyiliği, güzelliği, bolluğu çoğaltabiliriz? Odak noktamızı güzelliğe, zerafete çevirmeyi ve orayı büyütmeyi seçsek hayatlarımız da neler olur? Hangi şahane anlara şahitlik ederiz?

Rabbimin ilahi sisteminde herkese yetecek kadar güzellik, iyilik, bolluk mevcut. Bir o kadar zıttı da mevcut. O halde kimi, neyi ne zannettiğimize dikkat etmekte fayda var. Çünkü her şey benim zannım üzerine gelişiyor ve karşıma çıkıyor.

Hadi kendimize biraz zaman ayıralım ve kafa yoralım. Ben kimim? Neyim? Ne olarak görüyor kendimi ya da nasıl hissediyorum? Bu duygular bana mı ait? Birilerini mi taklit ediyorum? Kendi potansiyelim ne? Bir potansiyele sahip miyim? Beni özel kılan şey ne? Kendimi ne kadar seviyor ya da kendime ne kadar değer veriyorum? Sınırlarımı koruyabiliyor muyum? Hep duyduğum zihnimin dışında bir de iç sese sahibim. Onu fark edebiliyor muyum? Ya da varlığından haberdar mıyım? Tamamen bakış açımıza yeni bir pencere eklediğimizde; ben neyin bir parçasıyım?

Ve Kierkegaard’dan gelen o parıltılı soru; "Tanrı benimle ne kastetmiş olabilir?"

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar