Fazlasıyla değer
Bir süredir farklıyım. Farklı hissediyor, farklı yaşıyorum gibi. Gizlediğimi zannediyorum ama yüzümdeki ifadeye bir çarem yok sanırım, gizleyemiyorum. Gizli bunalım taktım adını. İçimde o kadar gizli değil ki çığlık çığlığa her şey. Dışım bir o kadar mahsun, bir o kadar durgun.
Kendime hatırlatmalar yapıyorum ara ara. Nihan her zaman
mutlu olamayacağını biliyorsun, bir sınav dünyasındasın, bu bir süreç, sabret!
Ne enteresan ama sınav olduğunu bilsen de yine de o furyaya dalmadan
edemiyorsun. Bile bile yine o dalgaya kapılıyorsun. Sonra diyorum ki zaten o
kadar harika olsam, o dirayeti göstersem, dünya da işim ne?
Dünya bir oyun alanıysa bu oyunun inişleri çıkışları olacak
elbet. Hadi ama sıkıcı bir oyunun içinde sen de olmak istemezdin. Bu oyuna
elbet heyecanlı bir şeyler, biraz da zorluk ve depresif durumlar katmış olman
normal.
Hani Galu bela diyerek söz verdiğin gibi.
Ki zaten bu aralar başak burçlarına Satürn karşıt açıda
yapıyormuş, Satürn abimiz sınavlarımızdan ders aldık mı diye yoklama çekiyor,
farkındayım. Satürn demek kısıtlanmak demek kısıtlı da hissettiriyor hani. O
zaman hadi bu bilgi ışığında biraz dirayet göster, kalbim..
Geçenlerde bir arkadaşım; ‘Ne saçma değil mi? Hızlı hızlı
yaşıyoruz, çabucak ölecekmişiz gibi’ dedi. Ölüm hak herkese uğruyor, uğrayacak.
Bizlerin kaçırdığı az ya da çok verilen bu süreyi tam manasıyla değerlendirememek.
Ve en kötüsü de ne mi?
İçimizde bir yerde bunu değerlendiremediğimizi bildiğimiz
bir yerin varlığı ve farkındalığından doğan bir ıstırap duymak. Sebebini
bilmediğimiz, tam olarak nereden seslendiğini kestiremediğimiz bir yerin
ıstırabı. İnsanoğluyuz işte ne kadar fark edersen et ne kadar okursan oku, öğren,
öğret; hatta üzerine konuşmalar yap, kitaplar yaz. Sıra sana geldiğinde bütün
bu birikimlerin bir adım geri çekiliyor da, sen baş başa kalıyormuşsun gibi o
gelen sınavla ya da adına her ne deniyorsa.
Bir taşla iki kuş sanırım bu, hem sınavla muhatapsın hem de
deneyimledim dediklerini ne kadar özümsediğini göstermekle mükellef.
Bazen bazı şeyleri fark etme anlarımda istemsizce gülüyorum
ve yaratıcıya duyduğum hayranlık duyguları benliğimi kaplıyor. Fark etmemi
sağlayan da ‘O’, hayranlığımı açığa çıkaran da.
İçimden geldiği gibi yazıyorum. Çok özlüyorum be bir şeyi acayip çok özlüyorum. Tanımlayamadığım bir şeyi çok özlüyorum. Bu özlemi dünyalık şeylere çok dağıttım. Aileme, işime, özel hayatıma, hayallerime. Çok şeye, yerli yersiz buldum dediğim şeylere kapıldım, bağ kurdum, oturtmaya çalıştım. Hiçbiri, hiçbiri tam olarak oturmadı, uyuşmadı o özlem duyduğum şeye. Kendime yarattığım cehennemde kendi kendime çırpınırken bir gün bir ses ya da his belki ilham; O benim dedi, özlediğin şey benim. O his, o farkındalık, o duygumun o an patlaması hepsi ve hepsi olağanüstü hissettiren anlardı. Özlemini çektiğim Rabbim. Ben yaratıcımı özlüyorum, Ruh yaratıcısını özlüyor. Çırpınıyor, acı çekiyor belki. Beşeri bir beden içerisinde fark edilmeyi arzuluyor. Resmin bütününe bakılması gibi. Tek bir noktadan değil de bir çok merkezi noktada bütünün hatırlanması isteniyor belki de bilmiyorum. Bu farkındalık oyunu biraz zor kabul ediyorum ama verdiği haz için değer mi?
Evet fazlasıyla değer biliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder